25.10.2007

Hiç tanımadığın birini fotoğraflamak



Sokakta hergün yüzlerce insanla karşılaşıyoruz. Büyük çoğunluğunun yüzünü görmüyoruz bile. Yakadaki rozete, eldeki çiçeğe, okuduğu gazeteye, vs. takılıyor gözümüz. Ancak birinin yüzü durduveriyor bizi aniden.

Kadın, erkek veya bir çocuk.
Yüzündeki ifade mutlu, mutsuz, ağlak, yorgun, acılı. Genç veya yaşlı. Giysileri yeni ya da eprimiş. Temiz olabilir, olmayabilir de...

Eee, başka?

Kadraja başka ne sığdırabiliriz?

Mutluysa, onu mutlu eden ne?
Kim ya da ne için ağlamış olabilir?
İşten mi geliyor, ondan mı yorgun?
Canının neresi yanıyor, hasta mı?

Sahi, çayına kaç şeker atıyor acaba?
Hiç, bir martıyla simidini paylaşmış mıdır?
Yazın kapısının önüne sokak hayvanları için bir tas su koyar mı?
Kışın kuşlara ekmek ufalar mı pencere pervazlarında?
Kapı komşusuna "merhaba","günaydın" der mi? Hal, hatır sorar mı?

Fotoğrafını çektiğimiz kim?

10 yorum:

  1. hangi duygularınız harekete gecerde fotograf olarak eyleme döner bunu bilmiyorum fakat şu kadarını anlıyorumki yaşamdan dondurdugunuz bir an gelecek yaşamlara çok şey anlatacaktır bu kesin fakat size kendinize ne anlatıyor bunu merak ediyorum evet sizin yaşamı dondurdugunuz bir anda kendi yaşamınızda neler donar merak dedimya işte sadece merak

    YanıtlaSil
  2. ..."sizin yaşamı dondurdugunuz bir anda kendi yaşamınızda neler donar merak dedim ya işte sadece merak."

    Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce üzerinde düşünmediğim bir konu idi. Sayenizde düşünme fırsatı buldum; sağolun.

    Kendi adıma benim yaşamımda bir şey donmaz. İzleyen için kadraja hapsedilmiş, donmuş bir andır gördüğü. Öncesi ve sonrası hakkında ancak fikir yürütebilir. Oysa, fotoğrafı çeken "o an" ın öncesine ve sonrasına da tanık olmuştur. O akış içersinde belki de fotoğraflamayı beceremediği bir başka "an" daha çok etkilemiştir onu.

    Şöyle düşünüyorum: Fotoğraf izleyen için, izlediği kare, izlemediği bir filmden alınmış tek kare gibidir. Oysa fotoğrafı çeken için, film kısa metrajlı bile olsa önceden izlenmiştir.

    Konuyla ilgili ilk düşüncelerim. Üzerinde düşünülesi bir konu. Aklımda gezdireceğim epeyce bir süre daha.

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Ümran.

    Bu yazıyı blogger/google yanıt kutucuğunun azizliğinden ötürü 4. kez yazıyorum. Yazdığım konuya da tekrardan ötürü yabancılaştım giderek bilesin:)

    Çektiğimiz hayatları bağlamından koparıp tanımadan görüntülememizin olumlu ve/veya olumsuz iki mihenk noktası var bence.

    1. Hayatta önem isteyen, ilgilenmeni gerektiren o kadar çok parçacıkla karşılaşır ve bunları modern yaşam temposuna mekanik olarak, düşünmeden kurban etmeye o kadar alışık durumdasın ki bugünleri yaşayan bir fotoğrafçı olarak, hiçbir şeyin hakketttiği değeri, zamanı, ilgiyi ona sunamıyorsun.

    Sevdiğine istediğin vakti ayıramıyorsun, hayata dönüştürme düşlerine, sokakta gördüğün kör bir kedi yavrusuna, bir fotoğrafçı olarak önemsediğin projelerine sürekli erteleyerek...

    Bu tempo içerisinde, vicdan ve bilinç sahibi bir fotoğrafçı olarak konuya yabancılığını hissetmen,
    yani çay içse kaç şeker alır,
    özlediği kim, ne?
    ayakkabısı mı vurdu?

    Bir belgesel proje çeksen, her imgeye, olguya hakketttiği özeni göstererek ilerleme şansın olsa önemli olan tüm ayrıntılar gösteremediğin ama bu yüzden içini acıtan ve bilemeyeceğin gerçekler.

    İşte bu kaygı senin fotoğraf konunla uzaklığını çekerken bile teşhis ediyor olmanla başka bir görü getirmiyor mu aslen sana?


    2. Konuyla bu kapanmayacak mesafe bir de şu yönden çalışır; (çalışma burada işe yarar değil bu işi iyi-kötü yapar anlamında)

    fotoğrafçı olarak modelinle anlık iletişimdeysen, seçme-ayıklama-kadrajlama o an oluyor ve bitiyor ise aslında seçtiklerin ve tanımladıkların (tabi ıskaladıkların) senin kadrajı ve fotoğrafı belirleyen kişi olarak hayatı algılayıp yansıtmanı daha özgür kılıyor.

    Olcay Bey'in yaklaşımına da bilahare bakmak isterim.

    YanıtlaSil
  4. Okan bilahare cevaplayacağım yorumunu ama ondan önce, "sıcağı sıcağına" şu fotoğrafından devam edelim istedim konuya...

    http://www.flickr.com/photos/okanakan/3829110787/

    Fotoğrafını çektiğin bu insan kim?

    YanıtlaSil
  5. O nevresimcide çalışan Kalfa. Muhtemelen dükkanı pazar açması için güvenilir bulunmuş ehli-keyf patronunca gelecek vaadi konuşulmadan-konuşulmaya gerek olmayacak gerçekler (çalışma- ev kurma- belki şube açma) vaadiyle pazar sabahı dükkanını açmış güvenilir adam o. Bence hakkını veriyor.

    Orası güvenli bir havuz, birbirine bakan dükkanlardan, ortasında çeşme olan bir yapıdan bahsediyoruz.

    Ben oradan hemen hergün geçen biriyim. Durumu görüp rahatsız etmeden fotoğrafımı alıp yürüdüm.

    Pazar günü %95 dükkanların kapalı olduğu için seyyar bir başka pazarda kurulan güvenli bir yuva çektim diyeyim...

    YanıtlaSil
  6. Kenar kıyıda uyumadığı, güvenle orta yerde yattığı için ben de benzer şeyler düşünmüştüm Okan.

    Bir haber fotoğrafı olarak düşünelim bu kompozisyonu. Yayınlandığı gazetenin ideolojisine göre ne çok farklı haber yazdırırdı altına.

    "Ben fotoğrafçının ahlaklısını severim" diye bir özlü söz yoktu demi:)

    YanıtlaSil
  7. İzmir gavur memleket. Bu fotoğraf gavura da öykü anlatır, müslümana da:)

    modeli önemseyerek misal 120 derece sağımdan çeksem göz görüp kadraja cami alırdım. Modelin orda uyumasını gerektiren mekanın önemi yoksa yoktur derdim:)

    Fotoğrafçının kararına güvenmek gerek. ama dediğin gibi biraz da kendine anlattığında kızarıp bozarmamanı sağlamalı yaptığın...

    YanıtlaSil
  8. Bizim derdimiz aslında ne biliyor musun Okan?
    Gerçek anlamda fotoğrafla geç tanışmış olmamız. Onun telaşındayız.

    Adam yaşadığı kasabadan dışarı çıkmaz pek. Komşu kasabadan, tanıdık birini görünce sevinir: "Dünya ne küçük" değil mi der, gülümseyerek. Oysa kendi dünyasıdır küçük olan. Dünya o kadar büyük ki...

    Fotoğrafta da benzer durum söz konusu. Öğrendikçe, didikledikçe dünyanın ne kadar büyük olduğunu farkediyoruz ve gecikmişliğin telaşı da katlanıp duruyor. Budistlerin dua bayraklarının rüzgarla buluştuğu ve duaların dünyaya yayıldığı anı, kürtlerin halay çemberine uzanan her ele nasıl ellerini uzattıklarını, köyden tkp ye çıkan tek oyu köy imamının attığını düşünen köylülerin imama kuşkuyla bakışlarını, Amazonlarda kara ulaşımı olmadığından, su üzerindeki, ilkel "dinlenme/mola tesisinin sahibinin sabah temizliğini, romanlara, filmlere konu olan "çölde çay" içmenin, çay naneyle demlendiği ve çok şekerli içildiği için aslında pek de keyifli olmadığını kendi beyni, yüreği ve gözüyle kadrajlamak istiyor insan. Ufkun genişledikçe yüreğin daralıyor :)

    Beri yandan senin de sözünü ettiğin gibi yaşamı/ yaşamındaki önemleri ıskalama, yeteri kadar ilgi gösterememe telaşı...Ya da tam tersi. herşeye yetişme telaşı. O da ayrı bela.

    Portre de çeksek, belgesel porojeye de çalışsak, her halükarda yabancı kalacağımız farz zaten Okan. İnsanları ancak, tanımamıza izin verdikleri kadar tanıyabiliriz. O anlamda dert etmiyorum zaten.

    "fotoğrafçı olarak modelinle anlık iletişimdeysen, seçme-ayıklama-kadrajlama o an oluyor ve bitiyor ise aslında seçtiklerin ve tanımladıkların (tabi ıskaladıkların) senin kadrajı ve fotoğrafı belirleyen kişi olarak hayatı algılayıp yansıtmanı daha özgür kılıyor."

    Evet, böyle bir yanı da var Okan.

    Ağrı kesicilerin kesemeyeceği bir sancı her bağlamda.

    YanıtlaSil
  9. "Ancak birinin yüzü durduveriyor bizi aniden."

    Neden bir başkası değil de o?

    YanıtlaSil
  10. Sanıyorum fotoğraf düşünmekle ilgili Emre sorduğun sorunun yanıtı...İnsan, fotoğraf izlemekten de fotoğraf çekmekten de daha fazla "fotoğraf düşünüyor" (Bence fotoğraf çekmekten daha keyifli hem fotoğraf düşünmek) O durduran yüz daha önce düşündürmüştür, diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.