Bolu F Tipi'nde tutsak Murat Türk, bu öyküsüyle 2008'de Hüseyin Çelebi Edebiyat Etkinliği'nde öykü dalında birinciliğe layık görüldü.)
Kalabalığın
gözü yere inen örtüdeydi, düşer düşmez tüm gözler ok gibi
kafese yöneldi.
Aynı içgüdüyle beş-on kişi birden;
"Haa hêêêêê..." dedi hayretle.
"Way, way, way, way..."
"Fuyiit... Fiyyuuuvvvt!"
"Ula, ula, ula!"
Dişsiz adam ıslık çaldı;
"İhhşşşsssz..."
"Hele bax, bax, bax!"
"Hayret az qalır, duble hayret!"
"Errrrrıııııkk!"
"Errık ya!" dedi Şaşo memnuniyetle.
"Görisız işte! Bêle bışê daha yoxtır dınyada!"
"Ma ne olmiiiiişş..." dedi dişsiz.
"Yoktır diyise yoxtır" dedi Dodo.
Kalabalığı tezgahın önüne buyur etti.
"Daha yaxından..."
Dişsiz hemen öne fırladı. Dodo dişsizin göğsüne vurdu.
"Hop! Sen orda qal, kurmi!"
Tezgahın etrafındaki çember daraldı. Tüm gözler aynı noktaya kilitlenmişti.
Bir akvaryum büyüklüğündeki cam kafeste apak bir güvercin duruyordu. Tüyleri, durulmuş ipel gibi temiz ve parlak, ışığı alır almaz ipil ipil yanarak dalgalanıyordu. Dünyanın en temiz rengi buydu galiba. Beyaz... Bembeyaz... Bakar bakmaz gözalan, bakılan noktaya doğru fosforlu halkalar fırlatan, gözkamaştıran bir beyazlıktı bu. Günışığıyla yıkanmış inci gibi bir bulutun içinden bile geçse, beyazlığını besbelli ederdi bu kuş. Üstünde iki nokta gibi burnu olan gagaları pembe-mor arası bir renkteydi. Konyak kırmızısı gözleri siyah bir halkayla çevriliydi. Pırıl pırıl tüylerinin arasından fazlasıyla dikkat çeken bu gözler, zar şeffaflığındaki gri gözkapaklarının inip kalkmasıyla boncuk gibi parlıyordu. Asaletli boynundan sırtına, kanatlara ve kuyruğuna kadar yumuşak ve pürüzsüz inen kar beyazı tüylerle iki avuca sığacak kadar büyüktü.
"İşte gördınız!" dedi Dodo.
Bu meydan şimdiye kadar böyle bir kuş görmemişti. Dodo, cam kafesin içine biraz buğday atar atmaz, kuş hemen gagalamaya başladı. Her taneyi aldığında boynunda bir renk cümbüşü beliriyordu. Tüyler, belirgin renklere bölünüp boyun hareketlerine göre dalgalanıyor, yanar döner pırıltılarla boynundan sırtına, sırtından boynuna doğru menevişleniyordu. Sanki o bir türlü altından geçemediğimiz gökkuşağını almış da boynuna dolamıştı.
"Buna ne qeder istisen?" dedi bir adam.
Dodo sağ elini kaldırıp parmaklarını açtı, adamın yüzüne doğru;
"Beş yüz!" dedi.
Adam dudak büktü;
"Ma neddııır! Texsidııır! Apartumandıır! Ma heppi heppi bi quştır!"
"Ma altun da küçüktır, hema çok para êdi!"
"Ê ma o altundır, tabi êder! Ya bu? Hele buna bax! Bu bi qırtik bi quştır! Êder mi? Etmez bence."
"Sahan zornan satan mi war? Almisen alma!"
"Zati almiyecaxam da, êlesıne sordım."
"Ula tırrek! Almisen... Ê niye bêle alacaxmiş gibi sorisen, hıı?"
"Ma suçtır?"
"Suçtır muçtır! Kundir oxli kundir! Sorisen doxri düzgın sor sen de! Hadê yol al, görmesım gözım seni. Cacıx oxli cacıx!"
Genç, fazla ısrar etmeden uzaklaştı oradan.
Orta yaşlı, iyi giyimli, bileğine geçirdiği el çantasıyla müşteriye benzeyen bir adam tezgaha yanaştı. Alıcı gözlerle bakıyordu kuşa. Kafese iyice eğildi, inceledi.
"Bu ne cınstır yegen?"
"Bu mi? Bu... Cınssız bi cınstır!" dedi Dodo.
"O nasıl oli?"
"Oli işte! Çımki bu quş tektır. Melmeketi ara ara heç bulamazsan!"
"Ê peki bunın melmeketi yoxtır mi?"
"Olmaz mi? Wardır!"
"Nereli oli?"
"!!!..."
"Ecnebidir yanê?"
"Eynen êle..."
"Yaşi qaç?"
"Daha gençtır."
"Uç?"
"Ne uçi! Daha bire basmamiş."
"Dımdıgıne baxarsax en az iki gösteri."
"Yox xalo, sen yanlış görisen!"
"Oxlım, ben igirmi beş senedır quşla haşır neşırem!’
"Yox lou?"
"Neise... Yalawux, ben daha bêle bi quş görmemişem."
"Zati bi daha göremezsen ki!"
Adam gözünü ayıramıyordu kuştan, çözemediği bir şey vardı.
"Xalo bu quşın mehrifeyi çox war. Oni tut, bilegıne bi tene wur, awucunda taqla atar."
"Yox yaw! Qaç tene?"
"En az uç... Dört... Beş bile attıxi oli. Hur taqlacidır bu."
"Başqa?"
"Başqa? Yanê sahan daha nasıl söyleyem? Taqlanın babasıni atar bu quş! Bi de qefleye taxılmaz. Taxıldimi de ikki daqqa sonra o qefleyi pêşınden götırır. Yeter ki alışsın, şatır olsın. Gerisi tamam! Yanê quş sahan, sen quşa, diger quşlar da senın quşa alışır. Bêle bêle gider..."
"Ben bu quşi alsam, qorximdan uçırmam ki."
"O hooo! Bax şındi, dinle xalo. İstersen dur hele; senın adın neydi xalo?"
"Mızaffer..."
"Mızo!? Ha, bax şındi Apê Mızo!"
"Annat dinniyem."
"Bunın burın şêyi çox güçlidır. Êyi qoxi ali. Yanê heşa cımaetten, köpek bunın yanında fıs qalır! En çok da sahıbının saçıni şêy eder..."
"Annamadım!"
"Annamayacax ne war?"
"Yanê bu qoxiya mi geli?"
"Hee..."
"Ê nasıl yapacaxız?"
"Şöle... Sen hele qafandaki şawqayi bi çıxar."
"Bışê annadımsa erep olayım."
"Çıxardınsa tamam. Şındi, bu şawqayla quşi örtecaxsan. Örttın? Ha! Uç gün qefeste qalacax. Qaldi? Ê artıx sahan alışti, bi daha gêtmez."
"Oli şatır yanê uç günde?"
"Tam östıne bastın, eyaxıni qaldırma, êle dur!"
"Nasıl taqla ati, göreydıx bi."
"Olııır."
Dodo, biraz buğday alıp avucunu açtı. Kuşu buğday dolu avucuna bırakıp kolunu uzattı. Kuş hemen buğdayları almaya başladı, durdu. Çevresine bakındı. Dodo, bileğine dört parmağıyla bir şaplak vurdu. Kuş olduğu yerde üç takla atıp buğdayları dağıttı.
"Hur taqlacidır demiştım! Yaa, gördın işte. Oldıxi yerde uç tene..."
Olup bitenleri izleyen dişsiz, hemen kaz dudağını uzattı;
"Uç degıl, iki atti!"
Şaşo, tezgaha yanaşıp örtüyü dişsizin yüzüne fırlattı.
"Rutto! Kurmi oxli kurmi! Ne her poxa burnıni soxisen? Hıı? Canın qaşıni, deyax mı istisen?"
"Ben gördıxımi dedım. İkkiyse ikkidır!"
"Ula apê Mızo bile göziyle gördi! Adam mi qandıriyıx bız burda?"
"...!"
"Hadê fazla pıt pıt etmeden qeybol! Yoxsa bi tene çekerem iki tene yerden alırsan, o mışko gözın mosmor olır!"
Muzaffer düşünüyordu; acaba takla iki miydi, üç müydü?
"İstersen tekrar deniyax. Hıı, ne diyisen apê Mızo?"
"Êyi olır."
Şaşo, Dodo’ya göz kırptı.
"Hadê cigerım."
Dodo, kuşu avucuna bırakıp bileğine vurdu. Şak şak şak!
"Saydın? Qaçti?"
"İkkiydi" dedi Muzaffer.
"Yaw ne ikisi! Göz göre göre uç atti, sen diyisen ikki!"
"Gözımle gördım, ikkiydi."
"Tamam, bax şındi. O kor gözıni de êyi aç! Mıllet sız de baxın. Qaçtır, sız deyın."
Dodo, bileğine vurur vurmaz, şak şak şak!
"Uuuç" sesi yükseldi kalabalıktan.
"Nasıldiii! İşte bu qeder" dedi Dodo. "Uç degıl, uç bin kere eyni şeyi yap, bu quş yine eyni şeyi yapar."
Kuşu beğenmişti Muzaffer. Para önemli değildi onun için, hemen sayıp verebilirdi. Ama aklına takılan bir şey vardı;
Aynı içgüdüyle beş-on kişi birden;
"Haa hêêêêê..." dedi hayretle.
"Way, way, way, way..."
"Fuyiit... Fiyyuuuvvvt!"
"Ula, ula, ula!"
Dişsiz adam ıslık çaldı;
"İhhşşşsssz..."
"Hele bax, bax, bax!"
"Hayret az qalır, duble hayret!"
"Errrrrıııııkk!"
"Errık ya!" dedi Şaşo memnuniyetle.
"Görisız işte! Bêle bışê daha yoxtır dınyada!"
"Ma ne olmiiiiişş..." dedi dişsiz.
"Yoktır diyise yoxtır" dedi Dodo.
Kalabalığı tezgahın önüne buyur etti.
"Daha yaxından..."
Dişsiz hemen öne fırladı. Dodo dişsizin göğsüne vurdu.
"Hop! Sen orda qal, kurmi!"
Tezgahın etrafındaki çember daraldı. Tüm gözler aynı noktaya kilitlenmişti.
Bir akvaryum büyüklüğündeki cam kafeste apak bir güvercin duruyordu. Tüyleri, durulmuş ipel gibi temiz ve parlak, ışığı alır almaz ipil ipil yanarak dalgalanıyordu. Dünyanın en temiz rengi buydu galiba. Beyaz... Bembeyaz... Bakar bakmaz gözalan, bakılan noktaya doğru fosforlu halkalar fırlatan, gözkamaştıran bir beyazlıktı bu. Günışığıyla yıkanmış inci gibi bir bulutun içinden bile geçse, beyazlığını besbelli ederdi bu kuş. Üstünde iki nokta gibi burnu olan gagaları pembe-mor arası bir renkteydi. Konyak kırmızısı gözleri siyah bir halkayla çevriliydi. Pırıl pırıl tüylerinin arasından fazlasıyla dikkat çeken bu gözler, zar şeffaflığındaki gri gözkapaklarının inip kalkmasıyla boncuk gibi parlıyordu. Asaletli boynundan sırtına, kanatlara ve kuyruğuna kadar yumuşak ve pürüzsüz inen kar beyazı tüylerle iki avuca sığacak kadar büyüktü.
"İşte gördınız!" dedi Dodo.
Bu meydan şimdiye kadar böyle bir kuş görmemişti. Dodo, cam kafesin içine biraz buğday atar atmaz, kuş hemen gagalamaya başladı. Her taneyi aldığında boynunda bir renk cümbüşü beliriyordu. Tüyler, belirgin renklere bölünüp boyun hareketlerine göre dalgalanıyor, yanar döner pırıltılarla boynundan sırtına, sırtından boynuna doğru menevişleniyordu. Sanki o bir türlü altından geçemediğimiz gökkuşağını almış da boynuna dolamıştı.
"Buna ne qeder istisen?" dedi bir adam.
Dodo sağ elini kaldırıp parmaklarını açtı, adamın yüzüne doğru;
"Beş yüz!" dedi.
Adam dudak büktü;
"Ma neddııır! Texsidııır! Apartumandıır! Ma heppi heppi bi quştır!"
"Ma altun da küçüktır, hema çok para êdi!"
"Ê ma o altundır, tabi êder! Ya bu? Hele buna bax! Bu bi qırtik bi quştır! Êder mi? Etmez bence."
"Sahan zornan satan mi war? Almisen alma!"
"Zati almiyecaxam da, êlesıne sordım."
"Ula tırrek! Almisen... Ê niye bêle alacaxmiş gibi sorisen, hıı?"
"Ma suçtır?"
"Suçtır muçtır! Kundir oxli kundir! Sorisen doxri düzgın sor sen de! Hadê yol al, görmesım gözım seni. Cacıx oxli cacıx!"
Genç, fazla ısrar etmeden uzaklaştı oradan.
Orta yaşlı, iyi giyimli, bileğine geçirdiği el çantasıyla müşteriye benzeyen bir adam tezgaha yanaştı. Alıcı gözlerle bakıyordu kuşa. Kafese iyice eğildi, inceledi.
"Bu ne cınstır yegen?"
"Bu mi? Bu... Cınssız bi cınstır!" dedi Dodo.
"O nasıl oli?"
"Oli işte! Çımki bu quş tektır. Melmeketi ara ara heç bulamazsan!"
"Ê peki bunın melmeketi yoxtır mi?"
"Olmaz mi? Wardır!"
"Nereli oli?"
"!!!..."
"Ecnebidir yanê?"
"Eynen êle..."
"Yaşi qaç?"
"Daha gençtır."
"Uç?"
"Ne uçi! Daha bire basmamiş."
"Dımdıgıne baxarsax en az iki gösteri."
"Yox xalo, sen yanlış görisen!"
"Oxlım, ben igirmi beş senedır quşla haşır neşırem!’
"Yox lou?"
"Neise... Yalawux, ben daha bêle bi quş görmemişem."
"Zati bi daha göremezsen ki!"
Adam gözünü ayıramıyordu kuştan, çözemediği bir şey vardı.
"Xalo bu quşın mehrifeyi çox war. Oni tut, bilegıne bi tene wur, awucunda taqla atar."
"Yox yaw! Qaç tene?"
"En az uç... Dört... Beş bile attıxi oli. Hur taqlacidır bu."
"Başqa?"
"Başqa? Yanê sahan daha nasıl söyleyem? Taqlanın babasıni atar bu quş! Bi de qefleye taxılmaz. Taxıldimi de ikki daqqa sonra o qefleyi pêşınden götırır. Yeter ki alışsın, şatır olsın. Gerisi tamam! Yanê quş sahan, sen quşa, diger quşlar da senın quşa alışır. Bêle bêle gider..."
"Ben bu quşi alsam, qorximdan uçırmam ki."
"O hooo! Bax şındi, dinle xalo. İstersen dur hele; senın adın neydi xalo?"
"Mızaffer..."
"Mızo!? Ha, bax şındi Apê Mızo!"
"Annat dinniyem."
"Bunın burın şêyi çox güçlidır. Êyi qoxi ali. Yanê heşa cımaetten, köpek bunın yanında fıs qalır! En çok da sahıbının saçıni şêy eder..."
"Annamadım!"
"Annamayacax ne war?"
"Yanê bu qoxiya mi geli?"
"Hee..."
"Ê nasıl yapacaxız?"
"Şöle... Sen hele qafandaki şawqayi bi çıxar."
"Bışê annadımsa erep olayım."
"Çıxardınsa tamam. Şındi, bu şawqayla quşi örtecaxsan. Örttın? Ha! Uç gün qefeste qalacax. Qaldi? Ê artıx sahan alışti, bi daha gêtmez."
"Oli şatır yanê uç günde?"
"Tam östıne bastın, eyaxıni qaldırma, êle dur!"
"Nasıl taqla ati, göreydıx bi."
"Olııır."
Dodo, biraz buğday alıp avucunu açtı. Kuşu buğday dolu avucuna bırakıp kolunu uzattı. Kuş hemen buğdayları almaya başladı, durdu. Çevresine bakındı. Dodo, bileğine dört parmağıyla bir şaplak vurdu. Kuş olduğu yerde üç takla atıp buğdayları dağıttı.
"Hur taqlacidır demiştım! Yaa, gördın işte. Oldıxi yerde uç tene..."
Olup bitenleri izleyen dişsiz, hemen kaz dudağını uzattı;
"Uç degıl, iki atti!"
Şaşo, tezgaha yanaşıp örtüyü dişsizin yüzüne fırlattı.
"Rutto! Kurmi oxli kurmi! Ne her poxa burnıni soxisen? Hıı? Canın qaşıni, deyax mı istisen?"
"Ben gördıxımi dedım. İkkiyse ikkidır!"
"Ula apê Mızo bile göziyle gördi! Adam mi qandıriyıx bız burda?"
"...!"
"Hadê fazla pıt pıt etmeden qeybol! Yoxsa bi tene çekerem iki tene yerden alırsan, o mışko gözın mosmor olır!"
Muzaffer düşünüyordu; acaba takla iki miydi, üç müydü?
"İstersen tekrar deniyax. Hıı, ne diyisen apê Mızo?"
"Êyi olır."
Şaşo, Dodo’ya göz kırptı.
"Hadê cigerım."
Dodo, kuşu avucuna bırakıp bileğine vurdu. Şak şak şak!
"Saydın? Qaçti?"
"İkkiydi" dedi Muzaffer.
"Yaw ne ikisi! Göz göre göre uç atti, sen diyisen ikki!"
"Gözımle gördım, ikkiydi."
"Tamam, bax şındi. O kor gözıni de êyi aç! Mıllet sız de baxın. Qaçtır, sız deyın."
Dodo, bileğine vurur vurmaz, şak şak şak!
"Uuuç" sesi yükseldi kalabalıktan.
"Nasıldiii! İşte bu qeder" dedi Dodo. "Uç degıl, uç bin kere eyni şeyi yap, bu quş yine eyni şeyi yapar."
Kuşu beğenmişti Muzaffer. Para önemli değildi onun için, hemen sayıp verebilirdi. Ama aklına takılan bir şey vardı;
Devamı
yarın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.